Makale
Allahın Verdiğini, Vaat Edilene Tercih Eden İnsanın İmtihanı
Yaşamak, hakikati yaşatma eylemi ile anlamlı kılınabilir.
Atasoy Müftüoğlu
Bismillah
İslam düşüncesinin temel tezi insanın yeryüzünde denenmekte olduğudur.
'' O, ölümü ve hayatı hanginizin daha güzel davranacağını sınamak için yaratmıştır. O mutlak üstün ve yüce olandır, eşsiz ve benzersiz bağışlayandır.'' [67 / Mülk 2 ]
Denenmekte olan insanın kriteri vahye olan tavrıdır.
Kur'an'ın bütününde yatan temel vurgu Allah'ın tek ilah oluşu, kendinden başka ilah, otorite sahibi olamayacağıdır. Tüm peygamberlerin kendi kavimlerini çağırdıkları ortak mesaj budur: ''Allah'a kulluk edin, sizin Ondan başka ilahınız yok! ''. Elçileri aracılığıyla insanları yalnızca kendisine kulluk etmeye çağıran Allah, bu noktada başka güçlere, egemenlere boyun eğilmemesini, itaat edilmemesini istemektedir.
Allah'a kulluk noktasında problem yaşayan insanlar başka güçlere ve değerlere kulluk edebilmektedirler.
Kendi kavmini Allah'a kulluğa davet eden Hz. Yakup ölümünden önce oğullarına sormaktadır; ''Ve siz (ey İsrail oğulları), Yakub'un ölüm döşeğinde oğullarına; Benden sonra neye kulluk edeceksiniz? diye sorduğuna, onların da senin ve ataların İbrahim, İsmail ve İshak’ın da ilahı olan tek ilaha kulluk edeceğiz ve yalnızca O’na teslim olacağız dediklerine şahit olmadınız mı? '' [2 / Bakara 133]
Yine aynı şekilde Sebe Melikesinin verdiği cevap Yakub’un oğullarının verdiği cevabın bir benzeridir.
'' Sebe kraliçesine saraya buyurun! denildi. Fakat sarayı görünce, onun önünde derin bir su var sandı ve eteğini kaldırdı. Süleyman dedi ki; bu tabanı kristalle kaplı bir saraydır. Kadın; Rabbim! dedi, ben kendime kötülük etmişim! Artık ben de Süleyman’la beraber alemlerin Rabbine gönülden teslim oldum. ''[27 / Neml 44 ]
Kraliçenin Süleyman'ın Rabbine gönülden teslim olması; bu menkıbevi kıssanın maksadını ortaya koyar. ''ayette sebe kraliçesi Süleyman’a teslim olmuyor, Süleyman'ın teslim olduğu Allaha onunla birlikte teslim oluyor. Zımnen:Gerçek güç Allah'a teslimiyettir. '' (1)
Bütün insan topluluklarının hayatında din, zamanla temel anlamlarından saparak, özgünlüğünü yitirmiştir. İnsanlık tarihi boyunca hemen hemen bu durum bütün dinlerin kaderi olmuştur. Zaten peygamberlerinden gönderilme sebebi budur.
Burada ise, öncelikle anlaşılması gereken şudur; bütün peygamberlerin geldiği toplumlarda ve yaşadıkları çağda Allah inancı / Allah'a ait bilgiler mevcuttur. Ancak bu Allah inancı bu toplumlara davetçi olarak gelen peygamberlerin getirdiği Allah inancından farklıdır.
Bundan dolayıdır ki Yakub’un çocukları da bu farka binaen nasıl bir Allaha kulluk edeceklerini babalarının sorularına cevap verirlerken, içinde yaşadıkları toplumun ilah tasavvurunun bozukluğunun bilincinde olduklarını vurgulamak için, verilmesi gereken ve en kestirme cevap olan, tabii ki Allah'a kulluk edeceğiz cevabını vermeyerek, toplumdan ayrı bir tanrı tasavvuruna sahip olduklarını göstermişlerdir. Nübüvvet silsilesinin tüm zamanlara taşıdığı ilah anlayışına vurgu yapılması, Yakub’un zamanındaki toplumda yaşanan bozulmanın hangi temeller üzerinde yaşandığının işaretlerini bize vermektedir. Zira Yakub’un çocukları kolay ve hemen verilmesi gereken ilk cevabı vermeyerek, babalarının öğretisi üzerinde olduklarını ve bu öğretinin inşa ettiği bilinci koruduklarını göstermektedir. Çünkü toplumdaki ilah inancı ile Yakub’un çocuklarına hatırlatmak istediği gerçek ilah arasındaki farkı çok iyi biliyorlardı. İşte bu yüzden nübüvvet silsilesine atıf yaparak hangi ilaha / Allaha kulluk yapacaklarını babalarının aradığı cevabı vererek babalarının içini rahatlatarak, gözünü arkada bırakmamışlardır. Yakubun çocukları verdikleri cevapla hangi ilaha kulluk edeceklerini ortaya koyarlarken, toplumun ilah tasavvurundan ve sahte ilahlardan beri olduklarını / uzak olduklarının da cevabını vermiş oluyorlardı.
Buradan yola çıkarak çağımızda da geçmişte olduğu gibi iki temel sapmanın olduğu kanaatindeyim.
Bunlardan birincisi hakiki bir İlah ve Rabb tasavvurunun oluşmamasıdır.
Allah inancına sahip olmayan bir toplum, hiçbir zaman var olmamıştır. Bir başka şekilde değerlendirirsek, tarihin hiçbir döneminde ateistlerin bir toplum haline geldikleri görülmemiştir. Dolayısıyla tarih içinde Allahsız bir toplum oluşmamıştır. Bu yüzden nasıl Allah sorusu her çağ ve her dönemde titizlikle sorulması gereken bir soru, sahih cevaplarının ise toplumun hafızasına taşınması gereken bir sorumluluktur.
Allah bilgisine sahip olmak, Allaha inanmak / teslim olmak anlamına gelmekte midir? Bunu böyle kabul edebilir miyiz? Bu konuyu değerlendirmeyi ilahiyatçılara bırakıyoruz.
İkinci temel sapma ise; Allah'ın bize vaad ettiğini bırakıp / vaad edilenin peşine düşme, izini sürme tutkusuyla hayatı yaşamak şeklinde gerçekleşmektedir. Bu durum laikleşme ve sekülerleşme olarak tanımlansa da, bizim bu tanımlamayı tam olarak yorumlayamadığımız, inancımıza düşüncemize ve eylemlerimize olan etkisini ölçemediğimiz ve kontrol edemediğimiz ortadadır.
Hiçbir kategoriye, ölçüye sığdırılması mümkün olmayan eşsiz, benzersiz durumlar / olgular yaşıyoruz. Oysa ''hakikat, ilahi bilginin insanlığa gönderilmesi ile insani algı düzlemine iner. İnsanlık bu hakikat algısı ile hayatının anlamını edindiği gibi hayata dair düşüncelerini ve ilişkilerinin niteliğini belirler. İlk hakikat algısı bizzat Allah tarafından bildirilmiş, ama insanlar, tarihsel süreç itibarı ile imtihan olma gerçeği düzleminde hakikat ile ilişkilerini sürekli tartışmış ve yenilemişlerdir. Çoğu kez de insanlık hakikat algısının düzlemini kaydırarak bizzat kendisinin tarihi süreç karşısındaki deneyimleriyle yeni bir hakikat algısı üretmeye çalışmıştır. Bu yeni hakikat düzlemi, hayatın anlamını yeniden tanımlarken ilişkilerin mantığını düzenlemeye aday olmuş, yorumun nesnesi olarak yeni bağlamlar üretirken, yeni yargı ve değerlerin kapısını aralamıştır. ''(2)
Oysa ''Her inanma biçimi, kendisine has bir hakikat anlayışına ve bir rasyonelliğe sahiptir. Bundan dolayı kendine özgü içerik anlamları olan kavramları ve özellikle de idealleri vardır. (3)
Bu yüzden '' Müslüman olmak; insanlık ve hayatın düzeltilmesi için en güzel, en iyi, en anlamlı, en hikmetli amaçlara sahip olmak '' demektir. (4)
'' Her varlık, varlık sahasına çıkarken kendisine biçilen yolu yürümeye başlar. Varlığın tüm katmanları, ilahi işaretler olarak temellendirilirken, aynı zamanda hakikatin işaret fişekleridir. ..
Hakikatin iki temel objesi vardır: Doğru ve gerçeklik.......
Hakikat, parçalanıp bölünemez bir doğruluk ve gerçeklik düzlemidir. Hakikat, varlığı, var oluşu ve varlık sahasına çıkışı içinde taşıyan, ilişkilerin sonsuzluğunu ve somutluğunu bir denge içinde anlamlandıran, idealleştiren ki insanın yaşamını ve ölümünü de kapsayan, gerçekliği ve doğruluğu bir denge içinde var kılan bir gücün tasarımıdır. Karmaşa ve kaosun en temel nedeni de bu gerçeklik ve doğruluk düzlemini birbirinden ayırmakta yatmaktadır. Buradaki doğruluk var olmadan çok hakikat ile bağını muhafazaya dayalıdır. '' (5)
İlahi hakikat bütün anlam ve boyutlarıyla temsil edilmek üzere vardır. İlahi hakikate gereği gibi tutunamayanlar, ilahi hakikati bütün boyutlarıyla algılayamayanlar sahte hakikatler peşinde oyalanırlar.
59. '' De ki: Bütün hamd yalnız Allah'a, selam da O'nun seçip beğendiği kullarına olsun!Şimdi söylesinler:Allah mı daha hayırlı, yoksa ortak koştukları varlıkları mı? ''
60. ''Allah değilse kimdir gökleri ve yeri yaratan? Dahası, gökten sizin için su indiren? Üstelik onunla sizin bir tek ağacı bile yetiştiremeyeceğiniz, içinden su çıkan gözbebeği seçkin bahçeler yeşertmişiz.
Allah'la beraber başka bir ilah ha ?! Yoo onlar yoldan sapmış bir toplum olmalı.''
61. ''Allah değilse kimdir yeryüzünü dinlenme yeri kılan ve vadilerden ırmaklar akıtmış olan; ve kalkmaz, kımıldamaz dağlar inşa etmiş olan; ve iki farklı su kütlesi arasına bir engel yerleştirmiş olan?
Hala Allah'la beraber başka bir ilah ha?! Yoo, onların çoğu nereden bakacaklarını bilmiyorlar?
62.''Allah değilse kimdir dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişecek olan ve sıkıntıyı giderecek olan; ve sizi yeryüzünün halifeleri yapacak olan?
Allah'la beraber başka bir ilah, öyle mi?! Öğüt alanlarınız ne kadar da azınlıkta kalıyor.!''
63. '' Allah değilse kimdir karanın ve denizin zifiri karanlıklarında yol bulmanızı sağlayan? Ve rüzgarları rahmetinin önü sıra müjdeci olarak gönderen?
Allah'la beraber başka bir ilah ha?!Allah, onların ortak koştukları her şeyden aşkın ve yücedir.''
64. ''Allah değilse kimdir yaratılışı ilk defa başlatan ve onu tekrar tekrar yenileyen? Dahası, kimdir sizi gökten ve yerden rızıklandıran?
Allah'la beraber başka bir ilah ha?!
De ki:Eğer sözünüzün arkasında duruyorsanız haydi delilinizi getirsenize!''
[27 / Neml 59 ... 64 ](6)
İçinde bulunduğumuz ve itiraz ettiğimiz bu duruma nasıl,, ne şekilde ve hangi süreçleri yaşayarak geldiğimizi anlatmaya; tanımlamaya ve yorumlamaya çalışacağız.
İnsanların idrakini işgal ve istila eden kavramlardan / anlayışlardan; kendi kavramlarımıza yeniden dönerek ve hayat içerisinde yeniden inşa ederek, insanın düşünme, muhakeme etme, seçme ve itiraz etme yeteneklerini iptal eden, dumura uğratan modern algıyı nasıl aşabileceğimiz konusunda gayret göstereceğiz.
Selam ve dua ile
1. Mustafa İslamoğlu. Hayat kitabı Kur'an gerekçeli meal tefsir. Düşün yayıncılık
2. Abdülaziz Tantik. İslamcılığın Arayışı. Pınar yayınları S: 14
3. Abdurrahman Aslan. Modern Dünyada Müslümanlar. İletişim Yayınları S:91
4. Atasoy Müftüoğlu. Evrensel Vicdanın Sesi Olmak. Ekin yayınları S:48
5. Abdülaziz Tantik. İslamcılığın Arayışı. Pınar yayınları S: 19-20-21
6. Mustafa İslamoğlu. Hayat kitabı Kur'an gerekçeli meal tefsir. Düşün yayıncılık
Henüz yorum yapılmamış.